23 Ağustos 2018 Perşembe

Anarşik Olma Hakkında Tebliğ ve Yönetmelik


Daha önce bahsetmişimdir. Osho'nun Anarşi tanımını çok severim. Anarşi deyince aklınıza darbe dönemlerinden dağarcığımıza kazınmış "devlet düşmanı anarşik, tereröö" gelmesin hemen. Kelime anlamıyla başkaldırı, isyan, farklılaşma çabasından bahsediyor Osho.

Aslında Anarşi'nin ne olmadığını anlatıyor.

Herhangi birine ya da bir fikre karşı olma ya da farklı görünme ugruna yapılan hiçbir eylem ne yazık ki devrimci, farklı, isyankar ruhunuzu ortaya koymuyor.

Sırf anne-babanız karşı çıkıyor diye burnunuzun ortasına bir halka geçirmeniz farklılığınızı ya da meydan okumanızı değil, anne-babanızın güdümünde olduğunuzu gösteriyor-  düşünün doğru diyor valla adam. Onaylanmamak adına yaptığımız şeylerin onaylanmak adına yaptıklarımızdan zerre farkı yok.

Gerçek anarşiyi her türlü güdümleme, şartlanma ve dayatmadan bağımsız kendin olabilmek, kendini bulabilmek olarak tanımlıyor Osho. Tahmin edeceğiniz gibi konu maneviyata dayanıyor. Yine de ana başlıklarla özetlemek gerekirse:

- Hayır bebişim enseyi kazıtıp yukarıdan yarım topuzdan bahsetmiyor adam.
- Hindistan'da 4 gece 5 günlük tur da değil.
- 300 saatlik yoga eğitimi kursu sonucu "yogi" olman hiç değil.
- TV'de hep belgesel izlemeeeek... yok o da değil

Ezberlediğin algılar, doğrular, hisler, isyan ya da muhalefet biçimleri yerine kendi gerçekliğini bulmandan bahsediyor.  (İyi diyon da nerede bulacağız kendimizi, konum gönder diyenler adamın ya da gözünüze kestirdiğiniz diğer düşünürlerin külliyatını okuyunuz...)

Hülasası hepimiz farklı olmak istiyoruz, bu bir ihtiyaç çünkü... İlk reflesksimiz de farklı olduğuna ikna olduğumuz şeyleri kopyalamak. Ve tabi bunların neredeyse tamamı bize sunulmuş "farklı olma" formatlarına dayalı.

Meselaaa, mesalaaa merak ediyorum, moda ve tekstil endüstrisi bu kadar gelişmişken hepimiz nasıl birbirinin üç aşağı beş yukarı aynısı kıyafetlerle dolaşabiliyoruz?

Sürüden ayrılmak isteyenler kümelendiğinde kendi içlerinde bir sürü oluşturuyor.

Muhalif olduğunu iddia edenler çok sağlam sınırları olan yeni bir düzen, sistem ve gelenek oluştuyor. Protest olmanın da çizilmiş kuralları var.

"Auuudoof baaaks, mor inek" vs bakıyorsunuz bir el kitabına uygun olmazsa bu kategoriye girmiyor.

İsyanın, aykırı düşüncenin, sürüden ayrılmanın belirli olmazsa olmazları var.

Kendini ifade etmek ofisteki diğer 20 hatun gibi saçının bir tutamını mora boyatmaktan geçmiyor, Türk erkeğinin kaçınılmaz tıknazlığında eziyet çeken dar-kısa paça pantolonlardan da. Bilmediğin şeyi haliyle ifade edemezsin..

İlla etcem bana ne ki diyorsan  önce "kendi"ni bulman gerekiyor.  (Bkz. Westworld, Arnold boşuna bu ses kimin sesi diyip durmuyor köylü güzeli hanım kızımıza. "Westworld mu o ne, ben osmanı torunuyum" derseniz Yunus demiş çok önceden demiş "Bir ben vardır benden içeri"... Hayır Barış Manço değil, Yunus. Evet sen sen değilsin.)

Farklılaşmak için aynı şeyleri giyip, aynı fikirleri benimsyen varlığa insan deniyor.

Her bireyin kendini bulması o kadar tehlikeli ki "farklılaştırmanın" el kitabı ve hap şeklindeki çözümleri sunuluyor bize. Farklılaştığımızı zannederken aynılaşıyoruz.

Bi yerde biri bizi fena kafalamıyor mu sizce de? (Bkz. Matrix \ Zion\ Architect...)


22 Haziran 2018 Cuma

Kek vs Endüstri 4.0



Son birkaç hafta oldukça sürreal durumlarla karşılaştım.

Herşey Moda kayılıklarda, yüzünü sahile dönmüş bir trans bireyin denize karşı bacaklarına ağda yapmasını görmemle başladı.

Akabinde sabah işe giderken omzunda papağınıyla sakin sakin scooterında yol alan bir yurdum insanı kaza yapmama sebep oluyordu.

Önce bizim Alien'ın dilini
kopardılar sandım...
Aynı gün buz almak için ofisteki buzluğu açınca hayatımda gördüğüm en büyük kefalle göz göze geldim. Niye orada, kim getirmiş, ofiste yavaştan Dexter olmaya karar vermiş, "balıktan bir başlayalım hele, gerisi gelir nasıl olsa" diyen biri mi var hala bilmiyorum.

Aldığım damacana suya bir şey mı karıştırıyor bunlar acaba derken, sürrealite atak yaptı. 16 yıldır ülkeyi yöneten Reis’ten Muharrem İnce’nin kapsamı Endüstri 4.0’dan, tarıma kadar uzanan vaatlerine tokat gibi bir cevap geldi: Bedava Kek…

Her ülkede adaylar farklı seçim vaatlerinde bulunuyorlar elbette. Biri eğitim için A diyorsa öbürü B’yi bıraktım Z de diyebilir. Yine de bunlar istatistikteki normal dağılım eğrisinin ortalarına düşer. Konular genelde vergi, ekonomi, sağlık, savunma gibi vasat konulardır.

Kimse çıtayı Endüstri 4.0’a yükseltmez, çünkü pek çok seçmen anlamaz ya da önemsemez. “Bize Endüstri 4.0 lazım” diyen emekli Hüsmen Emmi bulabilmek zordur takdir edersiniz ki. Kimse de vaatleri “Bedava Kek” e indirgemez, çünkü seçmen o kadar da “şey” değildir.

İki uçta ancak aşırı vaatler yer alır(bkz Kek, bkz. Endüstri 4.0)

Geçtiğimiz hafta yaşadıklarımdan daha sürreal bir şey varsa Bedava Kek ve Endüstri 4.0’ınTürkiye'de tüm seçmende yarı yarıya karşılık bulabilmesidir. Belki de şaşırmamam lazım “fifti-fifti” ne de olsa halk literatürüne kardeşi “win-win” kadar hızlı girebilmiş sayılı ecnebi tabirinden biri.


Öyle görünüyor ki bu seçim Endüstri 4.0’ı anlayan, buna ihtiyaç duyan seçmenle, Bedava Kek’i dev bir hizmet olarak gören arasında olacak. Herhangi bir toplumda böylesi bir uçurum ne zaman ne şekilde oluşturulabilir, gelişmekte olan ülkelerin kaderi midir, bizim memleketin nev-i şahsına münhasırlığı mıdır bilemem.

Bildiğim “Bedava Kek” vaadiyle coşku seline kapılan seçmenin diğer “fifti”ye katabileceği pek bir şey yokken genci, emmisi, haminnesi ile  “Endüstri 4.0”cıların ülkeye ve diğer “fifti”ye en azından ekonomik refah sağlama ihtimali olduğu …

Yeter ki  Endüstri 4.0’cılar, havuzlu sitelerdeki evlerinde çocuklarını özel okula gönderirken diğer yarılarının eğitim, sağlık ve yaşam haklarının en az kendileri kadar önemli olduğunu unutmasınlar… 

"Dağdaki çobanla benim oyum bir mi?" gibi kibirli bir sorunun cevabı benim açımdan tereddütsüz ve kocaman bir EVET. Her zaman da bir olmalı. Malum "ya hep beraber, ya hiçbirimiz..." Artık öğrenmemiz lazım; hiçbir koyun kendi bacağından asılmıyor. 

Yoksa 15-20 yıl sonra yine sorarız “Kim veriyor bunlara oy yeaaaağ..”


8 Mart 2016 Salı

8 Mart "Baayanlar" Günü


Kadınlar vardır evet şaşırtıcı ama gerçek

Güne hem cinslerimin ve karşı cinslerimin "bayanların" dünya kadınlar gününü kutlayan mesajları ile başladım.

"Bayan" bıyıklı devletin ve onun bıyıklı mülkünün idealindeki dişinin Bıyıklı Türkçe'deki karşılığıdır bana göre.


Bayan hakkı yoktur mesela, kadın hakkı vardır.

Bayan kocasının, babasının, bıyıklı birinci, ikinci, üçüncü derece akrabalarının sözünden çıkmaz çünkü. Talep etmez, verilenle yetinir. Hak arama, eşitlik isteme terbiyesizliğine kalkışınca kadın olur.

Bayanlar için eşit işe eşit ücret istenmez mesela, kadınlar için istenir. İş bayanı yoktur, iş kadını vardır.

Bayanın ideali anne ve eş olmaktır, kocası izin verdiğince çalışmalıdır. Çok yükselmez ama. Haşa kocasını geçemez ne kariyer, ne gelir anlamında. Kendince bayanlığına uygun işlerde çalışır. Kadın ise malum hırs küpü, tuttuğunu koparır.

Bayan cinayeti yoktur mesela, kadın cinayeti vardır.

Bayan boyun eğmiştir çünkü, öldürülmesine gerek yoktur. Kocasından  boşanmaz, babasına karşı çıkmaz, nişanlısından ayrılmaz. Yaşamayı hak eder. Kadın öyle mi ya?

Bayan direnişçi yoktur mesela, kadın direnişçi vardır.

Bayan hanım hanımcıktır çünkü, baş kaldırmaz, evinde oturur. Beyi bilir, beyi direnir gerekirse. Meydanları inleten ise bayanlıktan nasibini almamış kadınlardır.

Bayanlar günü değildir o yüzden 8 Mart, kadının emek olduğu dünyada Emekçi Kadınlar Günü'dür.


3 Şubat 2016 Çarşamba

Ya yuvarlan ya büyüme...



Eksik Parça Büyük O ile Karşılaşıyor ve diyor ki: Ya yuvarlan ya büyüme...

Büyümeyeceksen dikkat et! O da büyümesin

Üçüncü bir ihtimal daha var- tabi becerebilirsen: Senkronize büyü, aynı oranda...  Ya telepatik olmak gerekiyor ya da yek vucud.


















İyi birşey mi ki tek bedene indirgenmek? Telepatik olabiliyorsan, birbirini bekliyorsan peki, o gerçek aşk mı, yoksa bir çeşit simbiyotik yaşam ya da birbirinin arkasına saklanmak, tek başına var olmaktan korkmak mı?

Yuvarlanmanın da riskleri büyük, arada durursan uyabileceğin delik de kalmıyor, amorf birşey oluyorsun. Ya içindesin çemberin ya da dışında özetle. Hadi yuvarlandın O'laştın diyelim; eksiksiz başka bir O bulma konusu var... Bütün O'lar kaç tane ki????

Yuvarlanmaya çoktan başlamamış olanlar; kıssadan hisse: Durun durduğunuz yerde!







22 Ocak 2016 Cuma

Rahmet okuyorum, var mı sorunu olan?

Şimdi de Mustafa Koç üzerinden kutuplaşmayı başardık.

#direndivan
Başıma birşey gelmeyecekse kendisinin vefatına üzülenlerdenim. Hatta kendisinden "helallik alma" ihtiyacındayım.  

Hayır çalışanı ya da yakını değilim. Birden fazla Haziran günü, nefes almak imkansız olduğunda- orada olanlar  bilirler, sembolik olarak değil, gerçekten nefes alacak yer kalmadığında- ve “öleceğiz herhalde burada” dediğimde  Divan bana ve pek çok kişiye sığınak oldu. 

Bir kısım sol görüşlüler olarak, herşeyin olduğu gibi,  ezilenin yanında olma psikolojisinin de suyunu çıkarmayı evelallah başarıyoruz. Sırf hayatında çok muhtemelen bir gün bile ezilmemiş biri söz konusu diye, hakkını teslim etmek zorumuza gidiyor herhalde. 

Sevgili "Ona üzülüyorsun da buna niye üzülmüyorsun"cular, sizi de unutmadım... Muhtemlen "buna" da üzülüyorum. Hatta günü gelince sizden de helallik isterim hala sağ isem... Ama bugün çanlar başkası için çalıyor. O yüzden sağolsun, hakkını helal etsin, mekanı cennet olsun.

3 Haziran 2013 Pazartesi

Neden Taksimdeyim? Neden gaz yiyorum?


Başbakan, halkın %50si evlerinde bekliyor demiş. Bunu çok tehlikeli buluyorum. Cuma gününden beri Taksim ve Beşiktaştayım. Orada pek çok AKPli arkadaşımla günlerdir gaz yiyoruz. Tek bir taş atmadık, tek bir cope zarar vermedik.

DERDİM AKP DEĞİL, CHP DEĞİL, MHP DEĞİL
Neden eyleme katıldım?
Ben de yine pek çoğunuz gibi sosyal medyadaki 3-5 post’tan Gezi parkı eylemini duymuştum, çok da dikkat etmiyordum. Ta ki polisin sabahın 5’inde parkta uyuyan insanlara gaz bombasıyla saldırdığını ve yaşanan vahşetini duyana kadar. Dehşete kapıldım. İktidardaki AKP de olsa CHP de olsa MHP de olsa dehşete kapılırdım. Başbakanın adı Tayyip de olsa, Kemal de olsa, Devlet de olsa orada olurdum.
...
Ne istiyorum?
Bir park için gösteri yapan barışçıl insanlara biber gazı sıkmayan bir ülkede yaşamak istiyorum. Başbakanın adı Tayyip de olsa, Kemal de olsa, Devlet de olsa bunu istiyorum.

Otoriter değil demokrasiyi ve özgürlüğü ilke edinmiş bir hükümet ve politikacılar istiyorum. Başbakanın adı Tayyip de olsa, Kemal de olsa, Devlet de olsa bunu istiyorum.
 

Polisin halka biber gazı sıktığı değil, gösteri yapan insanların can güvenliğini sağladığı bir ülkede yaşamak istiyorum. Başbakanın adı Tayyip de olsa, Kemal de olsa, Devlet de olsa bunu istiyorum.
 

Başbakanın ülkede insanlar bu durumdayken Afrika’ya gitmek yerine barışı ve uzlaşmayı sağlayacak adımlar atmasını istiyorum. reyhanlı'da onlarca insan ölmüşken ABD'ye gitmeyen başbakan istiyorum. Başbakanın adı Tayyip de olsa, Kemal de olsa, Devlet de olsa bunu istiyorum.
 

Başbakan muhafazakar da olsa, sosyalist de olsa, dindar da olsa ateist de olsa farklı görüşlerden insanların fikir ve eylem hürriyetinin olmasını, yaşam tarzlarına saygı duyulmasını istiyorum.
Başbakanın adı Tayyip de olsa, Kemal de olsa, Devlet de olsa bunu istiyorum.
 

Susmayan, ilkeli, tarafsız, korkmayan, sinmeyen basın istiyorum. Başbakanın adı Tayyip de olsa, Kemal de olsa, Devlet de olsa bunu istiyorum.
 

Başbakanın adı ne olursa, iktidardaki parti isterse Davulu Delen Jaguar olsun Cuma’dan beri yaşananlar tekrar yaşansa yine orada olurum.

ÇÜNKÜ ÖZGÜR VE DEMOKTARİK BİR HUKUK DEVLETİNDE YAŞAMAK İSTİYORUM.

Bütün bunlardan sonra bugünkü başbakanın adı Recep Tayyip Erdoğan'sa tepkim ona. Nasıl Kemal olsa Kemal'e Devlet olsa Devlet'e babam olsa babama olacaktıysa....